2025’te Hırvatistan’da Görülmesi Gereken 11 Büyüleyici Tarihi Yapı

2025’te Hırvatistan’da Görülmesi Gereken 11 Büyüleyici Tarihi Yapı


Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar 2025 yılında dijital rehberlerle daha etkileyici. Diocletianus Sarayı’ndan Dubrovnik Surları’na kadar 11 unutulmaz durak seni bekliyor. Kültür, manzara ve geçmişle bugünün buluştuğu bu rotaya göz at!

Hırvatistan'nın Tarih kokan sokaklarda yürümeye hazır mısın? Son yıllarda Avrupa’nın en çok konuşulan tatil destinasyonlarından biri olan Hırvatistan, sadece plajlarıyla değil, taş taş tarih kokan şehirleriyle de kendine hayran bırakıyor. Split’te güne başlarken bir Roma İmparatoru’nun sarayında kahveni içebilir, öğleden sonra Dubrovnik surlarında bir Ortaçağ şövalyesi gibi yürüyebilirsin. Peki, Adriyatik’in bu tarihi hazinelerinde senin favorin hangisi olurdu? Klis Kalesi’nin rüzgârı mı, yoksa Pula Arena’da yankılanan gladyatör çığlıkları mı?

Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar listesi arayanların karşısına genelde klasik öneriler çıkar, ama biz bu yazıda seni sadece kartpostallarla değil, canlı bir zaman tüneliyle buluşturuyoruz. Her biri kendine özgü hikayelerle bezenmiş bu yapılar, yalnızca geçmişi değil bugünü de anlamamıza yardımcı oluyor. Ve evet, Diocletianus Sarayı’nda ilk kez yürüdüğümde düşündüğüm tek şey şuydu: "Burada yaşamak nasıl bir his olmalı?" Cevap basit: büyüleyici!

1. Diocletianus Sarayı, Split

Nerede : Split şehir merkezinde, limana yürüme mesafesinde.

Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar listesinde en üst sıralarda olmasının bir nedeni var: Diocletianus Sarayı sadece tarihi bir kalıntı değil, aynı zamanda yaşayan bir şehir. Roma İmparatoru Diocletianus, MS 305’te emekli olunca kendine deniz kıyısında bir saray yaptırıyor. Ama öyle böyle bir saray değil, komple bir şehir gibi. Bugün bu devasa kompleksin içinde kafe mi istersin, butik mi, sanat galerisi mi... Hatta burada yaşayan insanlar bile var! "Bir sarayda yaşamak nasıl olurdu?" sorusunun cevabı işte burada yatıyor.

Yaz aylarında özellikle sabah saatlerinde gezmek en iyisi, zira Split’in sıcakları ve kalabalıkları malum. Ziyaret etmek için en güzel zamanlar ise Mayıs sonu ve Eylül başı. Hem hava nefis, hem fiyatlar daha makul. Sarayın altındaki mahzenler, yazın serinliğiyle adeta bir kaçış noktası. Ayrıca bu mahzenlerde el işi ürünlerden tut da lokal şaraplara kadar her şeyi bulabileceğin küçük tezgâhlar var.

Yolun buraya düşerse Vestibül bölgesinde dur ve yukarıya bak. Kubbeli yapının ortasında açılan gökyüzü penceresi, bir mimarlık mucizesi gibi. Sabahın erken saatlerinde burada çalan akapella gruplarına denk gelirsen kulakların da tarihle buluşmuş olacak.

Benim favori anım? Sabah kahvemi aldım, bir keman sesi eşliğinde sütunların arasında oturuyorum. İmparatorun hayal ettiği huzur belki de tam olarak buydu. Eğer kültür, tarih ve biraz da yerel yaşam iç içe olsun istiyorsan, Split’te Diocletianus Sarayı senin için tam bir başyapıt.

2. Dubrovnik Şehir Surları

Nerede : Dubrovnik, Dalmaçya kıyısı, Hırvatistan’ın güneyinde.

Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar arasında en ikonik olanlardan biri, şüphesiz Dubrovnik Şehir Surları. 2 kilometreden uzun bu görkemli surlar, 10. yüzyıldan itibaren inşa edilmeye başlanmış ve şehri yüzyıllar boyunca korsanlardan, istilalardan ve Game of Thrones hayranlarından (şaka bir yana, kalabalık gerçekten ciddi) korumuş. Surların yüksekliği bazı yerlerde 25 metreye kadar çıkıyor ve Adriyatik Denizi'ne karşı nefes kesici bir manzara sunuyor.

Yürüyüş yolu boyunca kuleler, geçitler, hatta eski toplar ve siperler görebilirsin. En güzel duraklardan biri Minceta Kulesi, çünkü burası şehrin en yüksek noktası ve Instagram’a koymalık karelerin garantili. Burası aynı zamanda Game of Thrones’ta Daenerys’in kayıp ejderhalarını aradığı yerdi. Diziye ilgisi olmayan biri için bile tarihi dokusu ve panoramik manzarası büyüleyici.

Giriş ücreti 2025 itibarıyla yetişkinler için yaklaşık 35 Euro civarında (evet, biraz pahalı ama kesinlikle değer). Sabah erken saatlerde veya gün batımına yakın gitmeni öneririm; hem ışık daha güzel, hem kalabalık daha az. Yanına mutlaka su al ve yazın gidiyorsan şapka-tişört kombonla hazır ol. Çünkü bu yürüyüş, "hadi bi surlara bakalım" tadında değil — bayağı ciddi bir kardiyo!

Ben ilk gittiğimde epey hazırlıksız yakalanmıştım. Güneşin altında tırmanırken kendimi bir yandan tarih tutkunu, bir yandan da yarı maraton koşucusu gibi hissettim. Ama her adımda Dubrovnik’in farklı bir yüzünü görmek ve denizin o sonsuz mavi tonunu yukarıdan izlemek, gerçekten unutulmaz bir deneyimdi. Tarihe, manzaraya ve biraz da spor yapmaya açıksan, bu surlar senin de kalbini çalacak.

3. Pula Arena

Nerede : Pula, Istria Yarımadası'nın güneyinde, Adriyatik kıyısında.

Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar arasında yer alan Pula Arena, Avrupa'nın en iyi korunmuş antik amfitiyatrolarından biri. MS 1. yüzyılda inşa edilen bu dev yapı, 23 bin kişilik kapasitesiyle Roma’daki Kolezyum’un küçük kardeşi gibi. Ama inanın, daha az kalabalık ve daha samimi. Burada yürürken sadece taşlara değil, binlerce yıllık bir geçmişe dokunuyorsun. Ve evet, gladyatör dövüşleri bir zamanlar tam da bu arenada gerçekleşmiş!

2025 itibarıyla Pula Arena’da her yaz düzenlenen Pula Film Festivali oldukça popüler. Tarihi taşlar arasında sinema izlemek mi? Bence bu deneyim başka hiçbir yerde yaşanmaz. Ayrıca arena, yaz akşamlarında klasik müzik konserlerine ve modern performanslara da ev sahipliği yapıyor. Yani bu antik taşlar hâlâ yaşayan bir sahne. Gündüzleri tarih, geceleri sanat… Harika bir ikili değil mi?

Giriş ücreti yetişkinler için yaklaşık 10 Euro. Sabah erken saatlerde veya geç öğleden sonra gitmeni öneririm çünkü hem ışık daha yumuşak oluyor, hem de içerideki taş duvarların gölgeleri fotoğraf çekmek için birebir. Üstelik yazın sıcaklarında gölgede soluklanmak paha biçilemez. Rehberli turlara katılmak istersen, içeride gladyatör kostümlü rehberlerle karşılaşabilirsin — biraz teatral ama eğlenceli!

Ben ilk gittiğimde kafamda Hollywood filmlerinden sahneler dönüp duruyordu ama sonra sessizce taşların arasına oturup etrafı izleyince bambaşka bir his kapladı içimi. Sessizlik ve tarih… Bazen bir konserden daha fazla şey anlatıyor. Eğer antik Roma’ya ilgin varsa ve hem tarih hem kültür bir arada olsun diyorsan, Pula Arena kesinlikle rotana girmeli.

4. Aziz James Katedrali, Šibenik

Nerede : Šibenik şehir merkezinde, deniz kıyısına çok yakın, Stari Grad (Eski Şehir) bölgesinde.

Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar arasında özel bir yere sahip olan Aziz James Katedrali, Gotik ve Rönesans mimarisinin uyumla dans ettiği bir başyapıt. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış bu katedral, 1431’de yapımına başlanıp 1505’te tamamlanmış. Ama öyle bir ustalıkla inşa edilmiş ki, her taşı, her kemeri el işi gibi. Özellikle dış cephedeki 70'ten fazla farklı yüz ifadesi olan taş portreler —evet, yanlış okumadın, yüz ifadeleri— hem şaşırtıcı hem etkileyici.

Katedralin mimarı Juraj Dalmatinac, taşları öyle bir işlemiş ki, neredeyse mimar değil heykeltıraş demek daha doğru olur. İçeriye girdiğinde taşın bu kadar yumuşak görünebileceğini fark edeceksin. Mermer sütunlar, kabartmalar ve tonozlar, insanı başka bir zamana taşıyor. Hele yaz günlerinde içerideki serinlik ve huzur, dışarının kalabalığına küçük bir mola niteliğinde.

2025’te katedralde bazı bölümlerde dijital ses rehberi sunuluyor, hatta telefonuna indirebileceğin bir uygulama ile yapının her köşesi hakkında bilgi edinebiliyorsun. Giriş ücreti ortalama 5 Euro. Sabah saatlerinde gitmeni öneririm çünkü öğleden sonra özellikle kruvaziyer turistleri burayı dolduruyor. Fotoğraf çekmek istiyorsan ışığın yumuşak olduğu saatleri seçmek büyük avantaj.

Ben ilk defa içeride dua eden yaşlı bir kadının gözyaşlarını gördüğümde anladım bu yapının sadece bir mimari harika değil, aynı zamanda yaşayan bir ruh taşıdığını. Eğer tarih, sanat ve ruhani atmosfer senin yolculuklarında yer buluyorsa, Aziz James Katedrali kalbinde iz bırakacak. Bu Gotik-Rönesans güzelliği bir gör, sonra karar ver. Katedralin dışındaki detaylar o kadar ince işlenmiş ki, insan "o yıllarda bu kadar özen nasıl gösterilmiş?" diye düşünmeden edemiyor.

5. Trogir Eski Şehri

Nerede : Split’in 30 kilometre batısında, Dalmaçya kıyısında küçük bir ada üzerinde konumlanmış.

Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar listesine zarif bir soluk getiren Trogir Eski Şehri, Orta Çağ dokusunu bugün hâlâ hissedebileceğiniz ender yerlerden biri. Şehir aslında küçük bir ada üzerine kurulmuş ama köprülerle anakara ve Çiovo Adası'na bağlanmış. Yani hem izole hem erişilebilir; tam hayallerdeki gibi. UNESCO tarafından koruma altına alınmış olması boşuna değil — bu sokaklarda yürürken tarihle arandaki mesafe sadece bir adım.

Daracık taş sokaklar, Arnavut kaldırımları ve sanki her an bir şövalye çıkacakmış gibi duran köşe kuleleriyle Trogir, bir zamanlar Venedik’in etkisi altındaymış. Bu yüzden Gotik, Rönesans ve Barok mimarinin iç içe geçtiği bir açık hava müzesi gibi. Özellikle Aziz Lawrence Katedrali ve onun ünlü Radovan Kapısı, detaylarla dolu bir görsel şölen sunuyor. 2025’te katedrale giriş ortalama 4 Euro civarında ve tırmanabileceğin saat kulesinden şehir manzarası gerçekten nefes kesici.

Trogir’in cazibesi sadece taş binalardan ibaret değil. Liman boyunca sıralanan küçük restoranlar, taze deniz ürünleri ve ev yapımı dondurmalarıyla da ruhu doyuruyor. Sabahları erken saatte gitmeni tavsiye ederim. Kalabalık henüz uyanmamışken, şehrin gerçek yüzünü görmek mümkün. Akşamüstü ise limandaki yürüyüş yolu, altın sarısı gün batımıyla romantik bir fonda seni karşılar.

Ben oradayken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Elimde dondurma, elimde fotoğraf makinesi, yüzümde salak bir gülümsemeyle kendimi ortaçağda turistlik yapan bir zaman yolcusu gibi hissettim. Eğer tarih, estetik ve biraz da huzur arıyorsan, Trogir Eski Şehri senin içindeki gezgini fazlasıyla tatmin edecek.“Bu şehir fazla iyi, korumaya alalım” dediği yer burası. Arnavut kaldırımlı sokaklarda kaybol, küçük meydanlarda kahveni yudumla. Zaman durmuş gibi. Eğer mimariye biraz bile ilgin varsa, buraya aşık olacaksın.

6. Euphrasian Bazilikası, Poreč

Nerede : Poreč, Istria Yarımadası’nın batı kıyısında, Adriyatik’in göz alıcı mavi sularına komşu.

Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar arasında yer alan Euphrasian Bazilikası, Bizans mimarisinin en ihtişamlı örneklerinden biri. 6. yüzyılda inşa edilmiş bu kutsal yapı, yüzyıllar boyunca neredeyse hiç bozulmadan günümüze ulaşmış. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne 1997’de girmiş olması da tesadüf değil — mozaikler hâlâ capcanlı, detaylar sanki dün yapılmış gibi net.

İçeri girdiğinde gözün ister istemez apsis kısmındaki altın yaldızlı mozaiklere kayıyor. Meryem Ana figürü, melekler ve kutsal tasvirler o kadar zarif işlenmiş ki, sanat ve inanç arasındaki çizgi siliniyor. 2025 itibarıyla bazilikanın içinde küçük bir müze de ziyaretçilere açık. Erken Bizans dönemine ait çeşitli objeler, yazıtlar ve dini eserler sergileniyor. Giriş ücreti yaklaşık 6 Euro civarında.

Yaz aylarında sabah saatlerinde gitmek en mantıklısı çünkü bazilika oldukça küçük ve hızlıca doluyor. Rehberli turlar mevcut, ama bazen sadece sessizce oturup tavan fresklerini seyretmek bile yetiyor insana. Dışarıda Adriyatik’ten gelen tuzlu rüzgar, içeride ise mozaiklerin huzuru… Bu ikili gerçekten kalbe iyi geliyor.

Ben ilk girdiğimde gözlerimi tavan mozaiklerinden alamamıştım. O an şunu düşündüm: Bu kadar eski bir yapı nasıl bu kadar canlı olabilir? Belki de bazı yerlerin zamanı durdurma gibi bir gücü vardır. Eğer hem tarih hem de maneviyat arıyorsan, Euphrasian Bazilikası seni oldukça derinden etkileyecek. Renkler, detaylar ve işçilik insanı büyülüyor. Bizans’ın estetiğiyle tanışmak istersen, burası tam bir açık hava müzesi gibi.

7. Klis Kalesi, Split Yakınları

Nerede : Split'in yaklaşık 15 kilometre kuzeydoğusunda, Klis kasabasında yüksek bir tepede yer alıyor.

Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar arasında belki de en stratejik konumda olanı Klis Kalesi. Adeta bir kartal yuvası gibi, 360 derecelik panoramik manzarasıyla Split’i ve Adriyatik kıyılarını gözler önüne seriyor. Tarihi boyunca Roma, Bizans, Osmanlı ve Habsburglar tarafından kullanılmış bu kale, Orta Çağ’dan kalma taş duvarları ve savaş izleriyle adeta tarihin kendisi gibi duruyor.

2025 itibarıyla kaleye giriş ücreti yaklaşık 10 Euro. Özellikle sabah erken saatlerde ya da akşamüstü güneşin yumuşadığı saatlerde gitmeni tavsiye ederim. Hem yürüyüş yolu daha keyifli, hem de gün batımında Split'in üzerinden batan güneşi izlemek insana “iyi ki geldim” dedirtiyor. Kale içinde küçük bir müze de var; burada savaş zırhları, haritalar ve dönem silahları sergileniyor. Ayrıca yaz aylarında kostümlü tarih canlandırmaları da yapılıyor – biraz teatral ama oldukça eğlenceli.

Game of Thrones hayranları için Klis Kalesi, dizide Meereen şehri olarak yer almıştı. Ama inanın bana, burası diziden çok daha fazlası. Bu kale yalnızca dizinin sahneleri için değil, gerçek tarihle kuracağınız bağ için de ziyaret edilmeyi hak ediyor. Rüzgâr burada hep bir şeyler fısıldıyor gibi... Belki eski bir savaşçının hikâyesi, belki bir prensin düşü.

Ben gittiğimde hava biraz kapalıydı ama bu bile manzaraya dramatik bir güzellik katmıştı. Kale surlarının tepesinde durup Adriyatik’e baktığımda, tarihle aramdaki mesafe tamamen kayboldu. Eğer biraz macera, bolca manzara ve çokça tarih istiyorsan, Klis Kalesi seni bekliyor.. Kale sadece dizilerde değil, tarihte de çok şey görmüş geçirmiş. Tepede durup aşağıdaki manzaraya bakarken, sen de bir “lord” gibi hissedebilirsin.

8. Ston Surları

Nerede : Ston kasabası, Pelješac Yarımadası'nın başlangıcında, Dubrovnik’in yaklaşık 60 kilometre kuzeybatısında.

Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar arasında farklı bir yeri olan Ston Surları, Avrupa’nın en uzun savunma duvarlarından biri olma unvanına sahip. Tam 5.5 kilometre uzunluğundaki bu taş yılan, 14. yüzyılda Dubrovnik Cumhuriyeti tarafından tuz tarlalarını ve stratejik bölgeyi korumak amacıyla inşa edilmiş. Hâlâ ayakta ve hâlâ etkileyici. Üstelik neredeyse tamamı yürünebiliyor.

Surları tırmanmaya başladığında biraz nefes nefese kalabilirsin ama yukarıdan açılan manzara buna fazlasıyla değiyor. Bir yanda parıldayan Adriyatik Denizi, diğer yanda geometrik güzellikteki tuz havuzları… 2025 itibarıyla giriş ücreti yaklaşık 10 Euro ve surların tamamını yürümek 1.5-2 saat kadar sürebiliyor. Yol üstünde dinlenme noktaları ve bilgilendirici panolar da var. Ayakkabı seçimi önemli; bu bir şehir turu değil, biraz doğa yürüyüşü tadında.

Ston’a gitmişken sadece surlarla yetinme. Kasabanın içinde uygun fiyatlı restoranlar ve meşhur Ston midyesi ile deniz ürünleri seni bekliyor. Tuz üretimi hâlâ devam ediyor ve dileyen ziyaretçiler için rehberli turlar düzenleniyor. Ayrıca yakınlardaki Mali Ston köyü de yürüyerek ulaşılabilecek kadar yakın ve daha sakin.

Ben surlarda yürürken karşılaştığım yaşlı bir amca bana şöyle dedi: "Bu duvarlar tuzdan daha değerliydi." Gerçekten de öyle. Sadece bir savunma yapısı değil, ekonomik, politik ve kültürel bir sembol. Eğer farklı, aktif ve bol manzaralı bir deneyim arıyorsan, Ston Surları seni yormaya ama sonunda ödüllendirmeye hazır.. Avrupa’nın en uzun surlarından biri. Yürüyüş yaparken deniz ve tuz tarlaları manzarası eşlik ediyor – bonus olarak da güzel bir bacak antrenmanı!

9. Aziz Donatus Kilisesi, Zadar

Nerede : Zadar şehir merkezinde, Forum Meydanı’nda, antik Roma kalıntılarıyla iç içe.

Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar arasında en dikkat çekenlerden biri, Zadar’daki Aziz Donatus Kilisesi. 9. yüzyılda inşa edilen bu yapı, Romanesk mimarinin erken dönem örneklerinden biri ve dairesel formuyla diğer kiliselerden çok farklı. Öyle ki, dışarıdan bakınca kilise değil de antik bir tapınak sanabilirsin. Tam karşısındaki Roma Forumu ile birlikte, bu bölge Zadar’ın tarihî kalbini oluşturuyor.

Kilisenin içi sade ama etkileyici. Duvarları taş ve tuğladan, iç mekân ise neredeyse hiç süsleme barındırmıyor — bu da mekâna mistik bir hava katıyor. En özel yanı ise akustiği. 2025’te hâlâ aktif olarak kullanılan konser alanlarından biri olan kilise, klasik müzik dinletileriyle dolup taşıyor. Eğer yaz aylarında buraya gelirsen, Zadar Müzik Akşamları kapsamında ücretsiz bir konser yakalayabilirsin.

Giriş ücreti ortalama 5 Euro civarında ve ziyaret saatleri genellikle sabah 9’dan akşam 7’ye kadar. Sabah erken gitmek en iyisi, çünkü öğleden sonra hem sıcak hem de turist sayısı artıyor. Kilisenin hemen yanında bir açık hava kafe var; tarihi duvarlara karşı bir kahve molası güzel bir ödül olabilir.

Ben bu kiliseye ilk adım attığımda etrafta çınlayan sessizlik ve taş duvarların arasında yankılanan kendi ayak seslerim bile bana tarihle temas kuruyormuşum hissi verdi. Eğer farklı mimari formlar, sade ama etkileyici yapılar ve biraz da içsel bir yolculuk arıyorsan, Aziz Donatus Kilisesi Zadar'da kesinlikle uğraman gereken bir nokta.. İçeride bir konser denk getirirsen, sesin duvarlardan nasıl yankılandığını duyunca hayran kalırsın. Mimari kadar akustik de büyüleyici.

10. Rector’s Palace, Dubrovnik

Nerede : Dubrovnik Eski Şehir bölgesinde, Stradun Caddesi’nin hemen yakınında.

Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar arasında yer alan Rector’s Palace, Gotik, Rönesans ve Barok mimarisinin zarif bir birleşimi. 15. yüzyılda Dubrovnik Cumhuriyeti’nin yöneticisi olan rektörün yaşadığı bu yapı, hem resmi devlet dairesi hem de özel konut olarak hizmet vermiş. Dış cephesindeki sütunlar ve kemerli giriş, içerideki detayların sadece bir ön gösterimi. İçeri girdiğinde ise tarihi bir zaman kapsülüne adım atıyorsun.

2025 itibarıyla Dubrovnik Tarih Müzesi olarak hizmet veren sarayda, dönemin mobilyaları, sanat eserleri, belgeleri ve müzik enstrümanları sergileniyor. Bir odada antik yazışmalar okurken, diğerinde klasik müzik dinletisine denk gelebilirsin. Burası sessiz ama çok şey anlatan bir yer. Giriş ücreti yaklaşık 15 Euro ve müze Dubrovnik Card sahiplerine ücretsiz.

Sarayın iç avlusu, Dubrovnik'in yaz sıcağında serinleyebileceğin sakin bir kaçış noktası. Ziyaretini sabah erken saatlere denk getirirsen, hem kalabalık olmadan rahat gezebilir hem de gün ışığında taş duvarların renk oyunlarını izleyebilirsin. Hatta düğün fotoğrafları çektiren bir çifte denk gelme ihtimalin de yüksek — çünkü bu saray, zarafetin tam tanımı.

Ben ilk kez içeri girdiğimde zamanın akışını unuttum. Sessiz koridorlarda gezerken, sanki geçmişte yaşayan bir karakterin hikâyesini dinliyormuşum gibi hissettim. Eğer tarihe yalnızca dışarıdan bakmakla yetinmeyip içinde dolaşmak istiyorsan, Rector’s Palace sana bunu fazlasıyla sunacak. tek çatı altında görmek isteyenlere... Bu saray, zamanında şehir yöneticilerinin mekânıymış. Şimdi müze olarak gezilebiliyor. İçerideki detaylar, duvar süslemeleri ve mobilyalar tarihin ta kendisi.

11. Trsat Kalesi, Rijeka

Nerede : Rijeka şehir merkezinin üzerinde yükselen bir tepede, Adriyatik’e bakan stratejik bir konumda.

Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar arasında yer alan Trsat Kalesi, savaşçı geçmişiyle değil; huzurlu atmosferi, etkileyici manzarası ve tarihî karakteriyle öne çıkıyor. Roma döneminde savunma amaçlı kullanılan bu tepe, daha sonra Orta Çağ’da kaleye dönüştürülmüş. Bugün ise hem tarih meraklılarının hem de manzara avcılarının uğrak noktası.

Kalenin içi küçük ama özenli. Duvarları ve kuleleri hâlâ dimdik ayakta. İçeride küçük bir sanat galerisi ve dönem eşyalarının sergilendiği alanlar bulunuyor. 2025 yılı itibarıyla giriş ücretsiz, ancak yaz aylarında çeşitli kültürel etkinlikler, konserler ve açık hava tiyatroları düzenleniyor. Ziyaret saatleri sabah 9’dan akşam 8’e kadar — özellikle gün batımında kaleye çıkmak tam bir görsel şölen.

Kaleye ulaşmak için iki seçeneğin var: Dilersen şehir merkezinden yürüyerek merdivenlerle çıkabilir, dilersen aracınla üst yola kadar ilerleyip kısa bir yürüyüşle kaleye ulaşabilirsin. Eğer sabah saatlerinde çıkarsan hem serinliğin tadını çıkarır, hem de kalabalık olmadan doyasıya gezebilirsin. Kalenin kafesi ise hem uygun fiyatlı hem de panoramik bir Adriyatik manzarasına sahip. Kahveni alıp taş duvarın kenarına otur, şehir ayaklarının altında…

Ben ilk kez Trsat’a çıktığımda kalenin tarihinden çok, rüzgarın anlattığı hikâyeler etkiledi beni. Bazen bir yerin büyüsü yapısından değil, sessizliğinden gelir. Eğer Rijeka’ya yolun düşerse, Trsat Kalesi mutlaka listende olsun; çünkü bu kale sadece geçmişi değil, bugünü de güzelleştiriyor. Trsat Kalesi, Rijeka’ya yukarıdan bakıyor ve her zaman rüzgarla flört ediyor gibi. Kaleye çık, şehre bir bak… Günü batırmak için daha güzel bir yer zor bulunur.

Hırvatistan’ın Taşlara Kazınmış Hikâyeleri

2025 yılında Avrupa’da tarih, doğa ve kültürü bir arada yaşamak istiyorsan, Hırvatistan'da görülmesi gereken tarihi yapılar listenin başında olmalı. Bu yapılar sadece taş ve harçtan ibaret değil; hepsi birer zaman makinesi gibi. Her biri, farklı dönemlere, farklı medeniyetlere ve farklı ruh hallerine açılan kapılar sunuyor.

Kültürel çeşitlilik mi istiyorsun? Diocletianus Sarayı'nda Roma İmparatorluğu’na, Trogir Eski Şehri'nde Venedik etkisine, Euphrasian Bazilikası'nda Bizans sanatına adım atabilirsin. Manzara peşindeysen, Klis Kalesi, Trsat veya Dubrovnik Surları gibi yapılar tam senlik. Sessizlik, huzur ve ruhani bir atmosfer mi arıyorsun? Aziz Donatus Kilisesi ve Aziz James Katedrali kalbine dokunabilir.

Eğer "ben hem tarih öğreneyim, hem yürüyüş yapayım, biraz da kalori yakayım" diyorsan, Ston Surları seni bekliyor. Antik çağın görkemini doyasıya yaşamak istersen Pula Arena'da bir akşam konseriyle geçmişe yolculuk yapabilirsin. Daha zarif, daha politik ve entelektüel bir deneyim arıyorsan Rector’s Palace, tarih ve estetiğin buluştuğu adres.

Bu yapıları şimdi ziyaret etmenin bir başka avantajı da şu: 2025 itibarıyla pek çok yapı dijital rehberlerle, yenilenmiş alanlarla ve daha erişilebilir yollarla donatılmış durumda. Yani sadece göze değil, bilgiye de hitap ediyorlar. Kısacası, ister kültür turisti ol, ister fotoğraf avcısı ya da sadece bir hikâyenin peşinden koşan bir gezgin... Bu 11 tarihi yapıdan biri mutlaka seni çağırıyor.

Rotanı seç, ruhuna uyanı bul ve o eski taşların arasından bugünün kendine dair cevabını al. Çünkü bazen geçmiş, en çok bugünü anlatır.

3 Beğeni
Yayınlanma Tarihi: 01 Apr 2025
 |  Yazar: Jaseph
 |  Kategori: Tarihi Avrupa

Bu gönderiyi paylaş

Henüz yorum yapılmamış.

Yorumlar