Avrupa’nın En Eski 13 Köyü ve İlginç Hikâyeleri

Avrupa’nın En Eski 13 Köyü ve İlginç Hikâyeleri


Avrupa'nın en eski ve büyüleyici 13 köyünü keşfedin. Tarih, doğa ve kültür dolu bu köylerin sıra dışı hikâyeleriyle zamanda yolculuğa çıkın!

Bir köy düşünün… Yüzyıllardır dimdik ayakta, her taşında bir hikâye saklı ve her köşesi zamanda yolculuk hissi veriyor. Avrupa, işte böyle büyüleyici köylerle dolu! Kimisi romantik göl kenarında, kimisi kayalara oyulmuş, kimisi de ulaşımı sadece sandalla sağlanan rüya gibi bir yer. Bazen bir efsaneye konu olmuşlar, bazen de savaşlar görüp, direnmişler. Ama hepsinin ortak bir noktası var: Zamana meydan okuyarak günümüze kadar gelmeleri!

Eğer siz de modern şehir hayatından sıkıldıysanız ve biraz nostaljiye, hatta belki de Orta Çağ havasına kapılmak istiyorsanız, doğru yerdesiniz! Avrupa’nın en eski ve en etkileyici köylerini keşfetmeye hazır olun. İşte her biri kendine has hikâyelerle dolu 13 büyüleyici köy!

1. Hallstatt, AvusturyaTuzun Krallığı

Salzwelten Hallstatt

Salzwelten Hallstatt

Hallstatt, tam 7.000 yıllık bir geçmişe sahip! Yani bu köy, adeta Avrupa'nın en eski sakini. Ama burayı ünlü yapan sadece yaşı değil, dünyanın en eski tuz madenlerinden biri ile modern turizmin birleşimi. Öyle ki Hallstatt o kadar güzel ki Çinliler bile kendilerine birebir kopyasını yapmış! Ama kabul edelim, taklitler asıllarını yaşatır. Asıl Hallstatt, benzersiz tarihi dokusuyla nefes kesmeye devam ediyor.

Bu köyün bir diğer ilginç geleneği ise kemik evi! Yer darlığı nedeniyle eski mezarlar açılıyor ve kemikler özenle dekore edilerek bir şapele konuluyor. Kulağa biraz ürkütücü gelebilir ama aslında bu, geçmişe duyulan saygının bir göstergesi. Tarihi dokuyu koruma konusunda gerçekten sınır tanımıyorlar!

Hallstatt’a giderseniz, sadece tarih kokan dar sokakları değil, Buzul Çağı’ndan beri var olan tuz madenlerini de keşfetmelisiniz. Burada madenciliğin nasıl yapıldığını görmek için yerin altına inebilir ve madencilerin yüzlerce yıl önce nasıl çalıştığını deneyimleyebilirsiniz. Ayrıca, Hallstatt Gölü’nün eşsiz manzarası ve rengârenk tarihi evleriyle Instagram için muhteşem kareler yakalayabilirsiniz!

Eğer bir Orta Çağ atmosferi içinde huzur dolu bir gün geçirmek istiyorsanız, Hallstatt tam size göre! Ama unutmayın, köy oldukça küçük olduğu için özellikle yaz aylarında ziyaret etmek biraz kalabalık olabilir. En iyi dönem, ilkbahar veya sonbahar aylarında bu masalsı köyün tadını çıkarmak!

Görülmesi Gereken Yerler:

  • Tuz Madeni
  • Beinhaus (Kemik Evi)
  • Hallstatt Gölü

2. Giethoorn, Hollanda – Kanal Üzerinde Bir Hayat

Giethoorn, Hollanda

Giethoorn, Hollanda

Burası öyle bir köy ki, araba kullanmayı unutabilirsiniz! Giethoorn, araç trafiğine kapalı sokakları ve kanallarıyla Hollanda’nın Venedik’i olarak biliniyor. Yani buraya geldiğinizde ulaşım sadece sandallarla sağlanıyor. "Araba park edeceğim derdi yok, trafik yok, peki yollar nerede?" dediğinizi duyar gibiyim. İşte o yollar suyun ta kendisi! Giethoorn’da insanların bahçelerinden çıkıp direkt kayıklarına binmesi oldukça sıradan bir manzara.

Bu köyün adı da oldukça ilginç bir hikâyeye sahip. Giethoorn, "keçiboynuzu" anlamına geliyor. Rivayete göre, buraya ilk yerleşenler köyde bol miktarda yaban keçisi boynuzu buldukları için bu adı vermişler. Kim bilir, belki de bu huzurlu köyün gizli muhafızları onlardı! Şimdi ise keçiler gitmiş ama masalsı evler, çiçeklerle süslenmiş kanallar ve tarih kokan ahşap köprüler bu yeri efsanevi kılmaya devam ediyor.

Giethoorn’da yapılacak en güzel şey, sessiz bir sandal gezisiyle köyün her köşesini keşfetmek. Burası o kadar huzurlu ki, "Keşke burada yaşasam!" demeniz işten bile değil. Ayrıca De Weerribben-Wieden Milli Parkı bu köyün hemen yanında ve burada doğayla iç içe uzun yürüyüşler yapabilirsiniz. Fotoğrafçılar için de adeta bir cennet; her karede kartpostallık görüntüler yakalayabilirsiniz!

Eğer Giethoorn’a gitmeyi planlıyorsanız, ilkbahar ve yaz ayları en iyi dönem diyebilirim. Bu dönemde köy tam anlamıyla çiçeklerle donanıyor ve kanallar üzerindeki ahşap köprüler daha da romantik bir hal alıyor. Sonbaharda ise sisli sabahlar ve kızıl tonlar, buraya ayrı bir gizem katıyor. Kışın giderseniz ise kanallar donuyor ve köylüler kayak yerine patenle işe gidiyor! Böylece mevsime göre her defasında farklı bir atmosfer yaşama şansınız oluyor.

Görülmesi Gereken Yerler:

  • Kanallarda sandal gezintisi – Sessiz, huzurlu ve romantik bir keşif.
  • De Weerribben-Wieden Milli ParkıDoğa yürüyüşleri ve kuş gözlemciliği için mükemmel.

3. Rocamadour, Fransa – Kayalara Oyulmuş Mucize

Rocamadour, Fransa

Rocamadour, Fransa

Rocamadour, adeta doğanın ve tarihin bir araya geldiği büyüleyici bir açık hava müzesi gibi. Kayalara oyulmuş dar sokakları, etkileyici manastırları ve efsaneleriyle Fransa’nın en mistik köylerinden biri olarak kabul ediliyor. Yüzyıllardır dini hac merkezi olan bu köy, ziyaretçilerini hem tarihiyle hem de muhteşem manzaralarıyla büyülüyor. Orta Çağ’dan bu yana hac yolu üzerindeki en önemli duraklardan biri olan Rocamadour, her yıl binlerce insanı kendine çekiyor.

Peki, burayı bu kadar özel kılan nedir? Öncelikle, Siyah Meryem Heykeli efsanesi! Rivayete göre, bir keşiş yıllar önce kayaların arasında gizlenmiş bu heykele rastlamış ve o günden sonra buraya gelen hacıların duaları kabul olmaya başlamış. Hatta, geçmişte buraya gelen krallar ve soylular, şifa bulmak ve günahlarından arınmak için bu heykelin önünde diz çöküp dua etmişler. Bugün bile birçok kişi bu kutsal mekânı ziyaret edip dileklerini diliyor.

Tarihi bir yolculuğa çıkmak isterseniz, Rocamadour Kalesi sizi bekliyor. Köyün en yüksek noktasında yer alan bu kale, sizi zamanda geriye götüren eşsiz bir atmosfere sahip. Ayrıca, kaleden aşağıya baktığınızda Alzou Nehri vadisinin nefes kesen manzarasına tanıklık edebilirsiniz. Eğer bol basamak çıkmayı göze alırsanız, Rocamadour’un her katmanında gizlenmiş tarihî yapıların tadını çıkarabilirsiniz. Çünkü bu köy, adeta üst üste dizilmiş üç katmandan oluşuyor: En üstte kale, ortada manastırlar ve en altta ise geleneksel taş evler bulunuyor.

Rocamadour’a ne zaman gitmeli? İlkbahar ve sonbahar ayları, kalabalıklardan uzak ve köyün mistik atmosferini tam anlamıyla hissedebileceğiniz en ideal zamanlar. Yaz aylarında ise köy biraz daha kalabalık olsa da, sıcak havada yürüyüş yaparken bir kafeye oturup bölgenin ünlü keçi peyniri Rocamadour AOC’yi denemek harika bir fikir olabilir!

Görülmesi Gereken Yerler:

  • Siyah Meryem Heykeli – Efsanelere konu olmuş ve mucizeleriyle ünlü tarihi yapı.
  • Rocamadour Kalesi – Eşsiz manzarası ve köyün tarihi dokusunu keşfetmek için ideal bir nokta.
  • Saint-Sauveur BazilikasıUNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan büyüleyici bir yapı.
  • Alzou Nehri VadisiDoğa yürüyüşleri ve huzurlu atmosferiyle dikkat çeken bir bölge.

4. Bled, SlovenyaMasalsı Bir Göl Kasabası

Bled, Slovenya

Bled, Slovenya

Bled, doğanın ve tarihin iç içe geçtiği Slovenya’nın en büyüleyici kasabalarından biri. Sakin, huzur dolu atmosferiyle burası sadece gezginlerin değil, düğün fotoğrafçılarının ve romantik tatil arayanların da favori rotalarından biri. Bled Gölü’nün tam ortasında yükselen gizemli ada, üzerinde yer alan Bled Kilisesi ile adeta bir peri masalını andırıyor.

Bled’in en ünlü geleneği, kiliseye çıkan 99 basamak ve dilek çanı. Efsaneye göre, eğer bir çift bu basamakları birlikte çıkıp, kiliseye ulaştığında çanı çalarsa dilekleri gerçek olur! Tabi çanı çalarken gönülden bir dilek tutmayı unutmayın. Kim bilir, belki de evlilik teklifiniz için burası mükemmel bir yer olabilir.

Ancak Bled, sadece romantik çiftler için değil, doğa tutkunları için de bir cennet. Bled Kalesi’nden göl manzarasını izlemek, yürüyüş yapmayı sevenler için harika bir deneyim sunuyor. Göl çevresinde yürüyüş yapabilir, kano kiralayabilir ya da meşhur pletna tekneleriyle gölde keyifli bir gezintiye çıkabilirsiniz. Eğer daha fazla adrenalin istiyorsanız, Ojstrica Tepesi'ne tırmanarak gölün en panoramik manzaralarından birini yakalayabilirsiniz.

Ve tabi ki Bled’e gelmişken, Bled Keki (Kremna Rezina) yemeden dönmek olmaz! Hafif vanilyalı kreması ve çıtır hamur katmanlarıyla meşhur olan bu tatlı, göl kenarındaki kafelerde eşsiz bir kahve keyfiyle tamamlanmalı. Sonuçta hem ruhu hem mideyi doyurmak önemli!

Görülmesi Gereken Yerler:

  • Bled Gölü – Masmavi sularıyla kartpostal gibi bir manzara.
  • Bled Kalesi – Muhteşem göl manzarası ve tarihi atmosferiyle büyüleyici.
  • Bled Adası ve Kilisesi – 99 basamaklı dilek çanıyla ünlü tarihi ada.
  • Ojstrica Tepesi – Göl manzarasını en iyi görebileceğiniz yürüyüş rotası.
  • Bled Keki Deneyimi – Tatlı severler için kaçırılmayacak bir lezzet.

5. Ronda, İspanyaİkiye Bölünmüş Tarih

Ronda, İspanya

Ronda, İspanya

İspanya’nın en büyüleyici ve dramatik köylerinden biri olan Ronda, adeta bir film sahnesinden fırlamış gibi görünüyor. El Tajo Kanyonu’nun derin vadisi tarafından ikiye ayrılmış bu köy, doğanın ve insan yapısının muhteşem bir birleşimi. Ronda, tarih boyunca aşklara, savaşlara ve trajedilere tanıklık etmiş; ama her zaman görkemini korumuş bir yerleşim yeri olmuş.

Köyün simgesi olan Puente Nuevo Köprüsü, Ronda’nın en ikonik yapılarından biri. 18. yüzyılda inşa edilen bu muhteşem taş köprü, tam 98 metre yükseklikte ve kanyonun iki yakasını birbirine bağlayan hayranlık uyandıran bir mimari şaheser. Efsaneye göre, köprüden atlayan âşıklar ve savaş dönemlerinde buradan düşürülen mahkûmlar gibi trajik olaylara da ev sahipliği yapmış. Bugün ise ziyaretçilerine nefes kesen bir manzara sunuyor ve özellikle gün batımında burada yürüyüş yapmak eşsiz bir deneyim.

Ronda’nın bir diğer önemli özelliği ise modern boğa güreşinin doğduğu yer olması. 1785 yılında açılan Plaza de Toros, İspanya’nın en eski boğa güreşi arenalarından biri. Eğer tarihe meraklıysanız, arenanın içini gezebilir ve boğa güreşinin kökenlerine dair detaylı bilgiler edinebilirsiniz. Ancak bu sporun tartışmalı olduğunu da hatırlatalım. Eğer boğa güreşi ilginizi çekmiyorsa, Ronda’nın Arap Hamamları, Mondragon Sarayı ve muhteşem eski şehir sokakları da keşfedilmeyi bekleyen tarihi zenginlikler arasında.

Yemek konusuna gelecek olursak, Ronda’nın lezzetleri de en az manzaraları kadar etkileyici! Buraya kadar gelmişken İspanyol tapasları, Manchego peyniri ve yerel kırmızı şarapları mutlaka denemelisiniz. Ayrıca, Ronda’nın üzüm bağları arasında bir şarap tadım turu yapmak unutulmaz bir deneyim olacaktır.

Ronda’yı ziyaret etmek için ilkbahar ve sonbahar en ideal zamanlar. Yaz aylarında sıcaklık oldukça yükseldiği için keşif yürüyüşleri biraz zorlayıcı olabilir. Ancak, hangi mevsimde giderseniz gidin, bu masalsı kasaba sizi büyülemeyi başaracaktır.

Görülmesi Gereken Yerler:

  • Puente Nuevo Köprüsü – Kanyonu ikiye ayıran tarihi mühendislik harikası.
  • Plaza de Toros – İspanya’nın en eski boğa güreşi arenası.
  • Arap Hamamları – Orta Çağ’dan kalma tarihi hamamlar.
  • Mondragon Sarayı – Ronda’nın en güzel tarihi yapılarından biri.
  • Eski Şehir ve Arnavut kaldırımlı sokaklar – Zaman yolculuğu gibi bir deneyim sunuyor.

6. Bibury, Birleşik Krallıkİngiliz Kırsalının En Güzel Köyü

Bibury, Birleşik Krallık

Bibury, Birleşik Krallık

Bibury, sanki bir masal kitabından çıkmış gibi görünen, İngiliz kırsalının en pitoresk köylerinden biri. Ünlü şair William Morris burayı "İngiltere'nin en güzel köyü" olarak tanımlamış ve gerçekten de Bibury bu unvanı fazlasıyla hak ediyor. Arlington Row'un tarihi taş evleri, Coln Nehri kıyısındaki büyüleyici manzarası ve doğal güzellikleriyle burası ziyaretçilerine zamanda yolculuk hissi sunuyor.

Bibury’nin en dikkat çekici noktalarından biri olan Arlington Row, 14. yüzyılda yün üretimi için inşa edilmiş. O dönemden beri İngiltere'nin en çok fotoğraflanan sokaklarından biri olma unvanını koruyor. Öyle ki Bibury’ye giderseniz, bu taş evlerin önünde poz vermeyen bir turist bulmak imkânsız gibi! Burası aynı zamanda birçok film ve dizinin çekildiği yer olarak da ünlü. Yani, bir an kendinizi tarihi bir İngiliz dönem dizisinde gibi hissedebilirsiniz.

Köyü keşfederken, Coln Nehri boyunca yürüyüş yapmak harika bir fikir olacaktır. Nehir boyunca sıralanmış taş köprüler ve ördeklerin süzüldüğü berrak sular, huzur veren bir atmosfer sunuyor. Eğer doğa ile iç içe vakit geçirmek isterseniz, Bibury Trout Farm'ı ziyaret edebilir ve burada alabalık yetiştiriciliğinin nasıl yapıldığını gözlemleyebilirsiniz. Üstelik, burada kendi avladığınız taze alabalıkları pişirtip yiyebilirsiniz!

Bibury’yi ziyaret ettiğinizde, mutlaka geleneksel İngiliz çay evlerinden birinde oturup bir fincan çay ve yanında ünlü 'cream tea' (krema ve reçelle servis edilen çörekler) keyfi yapmalısınız. Eğer kış aylarında gelirseniz, karla kaplı Arlington Row’un büyüleyici görüntüsü adeta bir Noel kartpostalını andırıyor.

Bibury’ye en iyi ziyaret zamanı ilkbahar ve sonbahar aylarıdır. İlkbaharda çiçekler açarken, sonbaharda ise altın sarısı yaprakların altında yürüyüş yapmak benzersiz bir deneyim sunar. Yaz aylarında ise popülerliği nedeniyle kalabalık olabilir, ancak köyün güzelliği bu durumu tamamen unutturacak kadar etkileyici!

Görülmesi Gereken Yerler:

  • Arlington Row – İngiltere'nin en çok fotoğraflanan taş evleri.
  • Coln Nehri kıyıları – Huzurlu yürüyüşler için ideal.
  • Bibury Trout Farm – Alabalık yetiştiriciliği ve doğayla iç içe bir deneyim.
  • İngiliz Çay Evleri – Cream tea ve geleneksel lezzetlerin tadına varmak için mükemmel.

7. Alberobello, İtalya – Trulli Evleri ile Bir Masal

Alberobello, İtalya

Alberobello, İtalya

Alberobello, İtalya’nın en özgün ve büyüleyici köylerinden biri. Burası, ünlü konik çatılı Trulli evleri ile adeta masallardan fırlamış gibi görünüyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu köy, geçmişin izlerini günümüze taşıyan mimarisi ve sıcak atmosferiyle ziyaretçilerini büyülüyor. Burada dolaşırken, kendinizi Orta Çağ’dan kalma bir film setinde gibi hissedebilirsiniz.

Trulli evleri, aslında oldukça ilginç bir sebepten dolayı ortaya çıkmış. 15. yüzyılda, dönemin yönetimi yüksek vergiler almaya başlayınca, bölgedeki halk çareyi evlerini çivi, harç veya bağlayıcı malzeme kullanmadan inşa etmekte bulmuş. Böylece vergi memurları köye geldiğinde, bu taş evler kolayca sökülebiliyor ve vergi ödenmiyordu. Bugün ise, bu sıra dışı yöntemle yapılan Trulli evleri, Alberobello’yu dünyada eşi benzeri olmayan bir destinasyon haline getirdi.

Alberobello’yu ziyaret ettiğinizde mutlaka Trullo Sovrano’yu görmelisiniz. Bu, köydeki en büyük ve en iyi korunmuş Trulli evi olup, müze olarak ziyaretçilere açık. İçeride, Trulli evlerinin nasıl inşa edildiğini görebilir ve o dönemin yaşam tarzını keşfedebilirsiniz. Ayrıca, Rione Monti ve Aia Piccola bölgelerinde yüzlerce Trulli evini bir arada görebilir, Arnavut kaldırımlı dar sokaklarda gezerek bol bol fotoğraf çekebilirsiniz.

Yemek konusuna gelecek olursak, Alberobello’nun lezzetleri de en az mimarisi kadar eşsiz! Burada mutlaka taze el yapımı orecchiette makarnası, Puglia bölgesine özgü focaccia ve yerel zeytinyağı ile yapılan lezzetleri tatmalısınız. Köyün şirin restoranlarında oturup bir kadeh yerel kırmızı şarap eşliğinde keyifli bir öğle yemeği yemek, Alberobello deneyiminizin en güzel anlarından biri olabilir.

En iyi ziyaret dönemi ilkbahar ve sonbahar aylarıdır. Yaz aylarında köy oldukça kalabalık olabilir, ancak Trulli evleri arasında kaybolmanın keyfi her mevsim eşsizdir. Gece ışıklandırması altında bu evlerin nasıl masalsı bir hale dönüştüğünü görmek için akşam saatlerinde de köyü keşfetmeyi ihmal etmeyin!

Görülmesi Gereken Yerler:

  • Trulli Evleri – Alberobello’nun dünyaca ünlü simgesi.
  • Trullo Sovrano – En büyük ve en iyi korunmuş Trulli evi.
  • Rione Monti ve Aia Piccola – Alberobello’nun en etkileyici Trulli mahalleleri.
  • Yerel restoranlar ve şarap mahzenleri – Puglia mutfağının en iyi örneklerini keşfetmek için.

8. Bacharach, Almanya – Orta Çağ’ın Canlı Mirası

Bacharach, Almanya

Bacharach, Almanya

Bacharach, Ren Nehri kıyısında yer alan ve zamanda yolculuk hissi uyandıran bir Orta Çağ kasabası. Taş sokakları, tarihi şarap mahzenleri ve kuleleriyle adeta bir masal diyarını andırıyor. Almanya’nın en iyi korunmuş Orta Çağ köylerinden biri olan Bacharach, hem doğa severlerin hem de tarih tutkunlarının vazgeçilmez rotalarından biri.

Bu büyüleyici kasabanın adı, eski Almanca'daki "Baccaracum" kelimesinden geliyor ve Roma döneminden beri şarap üretimi ile ünlü. Evet, burası Ren bölgesinin en kaliteli şaraplarını üreten köylerden biri! Şarap severler için tam bir cennet olan Bacharach’ta, yerel şarap mahzenlerinde bir tadım turu yapabilir ve Ren Nehri’nin eşsiz manzarası eşliğinde bir kadeh Riesling şarabının keyfini çıkarabilirsiniz.

Ancak Bacharach sadece şaraplarıyla değil, tarihi yapıları ve efsaneleriyle de büyüleyici. Köyün üzerinde yükselen Burg Stahleck Şatosu, 12. yüzyıldan kalma bir yapı olup günümüzde gençlik hosteline dönüştürülmüş. Şatoya tırmandığınızda, Ren Vadisi’nin nefes kesici manzarasına şahit olabilirsiniz. Bacharach’ta dolaşırken, Werner Kapellchen adındaki şapel de dikkat çekiyor. 13. yüzyılda inşa edilen bu şapel, bir zamanlar Hristiyan hacıları ağırlayan önemli bir dini merkezdi.

Köyü keşfederken, taş döşeli dar sokaklarında dolaşabilir, yarı ahşap evlerin süslediği romantik meydanlarda oturabilir ve yerel kafelerde ünlü Alman tatlılarından birini deneyebilirsiniz. Eğer doğa ile iç içe olmak isterseniz, Ren Nehri boyunca düzenlenen tekne turlarına katılabilir veya Bacharach’tan başlayıp ünlü Loreley Kayalığı’na kadar uzanan yürüyüş parkurunu keşfedebilirsiniz.

Bacharach’a ne zaman gitmeli? İlkbahar ve yaz ayları, üzüm bağlarının yeşerdiği ve köydeki hareketliliğin arttığı en güzel zamanlar. Sonbaharda ise üzüm hasadı festivalleri ile birlikte şarap kültürünü yakından deneyimleme fırsatı bulabilirsiniz. Kış aylarında ise karlar altında muhteşem bir Orta Çağ masalına dönüşen Bacharach, Noel pazarlarıyla ziyaretçilerini büyülüyor.

Görülmesi Gereken Yerler:

  • Burg Stahleck – Ren Nehri’ni tepeden gören tarihi bir kale.
  • Werner Kapellchen – Gotik mimarisiyle ünlü tarihi şapel.
  • Ren Nehri Tekne Turları – Nehir boyunca unutulmaz bir keşif yolculuğu.
  • Üzüm Bağları ve Şarap Mahzenleri – Bölgenin en iyi şaraplarını tadabileceğiniz yerler.
  • Loreley Kayalığı Yürüyüş Parkuru – Efsanelerle dolu bir doğa yürüyüşü rotası.

9. Pitigliano, İtalya – Kayalıklar Üzerinde Bir Miras

Pitigliano, İtalya

Pitigliano, İtalya

İtalya’nın en sıra dışı köylerinden biri olan Pitigliano, tüf kayalıkları üzerine inşa edilmiş ve bu doğal taş yapısıyla adeta bir kartal yuvasını andırıyor. Bölge, "Küçük Kudüs" lakabını, tarih boyunca önemli bir Yahudi yerleşim merkezi olmasından alıyor. Burada, Yahudi Mahallesi, sinagog, geleneksel fırınlar ve eski mezarlık gibi birçok kültürel miras bulunuyor.

Pitigliano’yu keşfetmek, kayalar içine oyulmuş dar sokaklardan geçerken tarihte bir yolculuğa çıkmak gibi. Orta Çağ’dan kalma gizli geçitler ve yer altı odaları köyün mistik havasını tamamlıyor. Bu geçitlerin bazıları, zamanında kaçış yolları olarak kullanılmış, bazıları ise şarap mahzenleri haline getirilmiş. Bugün hala birçok yerel üretici, bu tarihi mahzenlerde ev yapımı şaraplarını saklıyor.

Pitigliano’nun mutfağı da en az manzaraları kadar etkileyici. "Sfratto" adlı geleneksel Yahudi tatlısı, bal ve cevizle yapılan harika bir lezzet! Ayrıca yerel peynirler, ev yapımı makarnalar ve İtalyan şarapları burada mutlaka denenmesi gerekenler arasında. Eski şehirdeki küçük trattorialar, misafirperver atmosferleriyle bu lezzetleri keşfetmek için ideal.

Pitigliano’yu ziyaret etmek için en iyi zaman ilkbahar ve sonbahar ayları. Yazın sıcaklıklar oldukça yüksek olabiliyor, ancak gün batımında köy altın sarısı kayalıkların üzerinde parlayan muhteşem bir görünüme bürünüyor. Kışın ise köyün sisli sabahları ve taş sokaklarında dolaşırken hissettiğiniz Orta Çağ atmosferi unutulmaz bir deneyim sunuyor.

Görülmesi Gereken Yerler:

  • Yahudi Mahallesi ve Sinagog – Köyün en etkileyici tarihi noktalarından biri.
  • Tuf Kayalıkları – Doğal güzellikleri ve eşsiz manzarasıyla ünlü.
  • Gizli Geçitler ve Yer Altı Mahzenleri – Köyün tarihi sırlarını keşfetmek için.
  • Etrüsk Mezarları – Antik döneme ait kazılarla tarihe dokunun.
  • Orsini Sarayı – Orta Çağ’dan kalma muhteşem bir yapı.

10. Eguisheim, Fransa – Şarap ve Renklerin Köyü

Eguisheim, Fransa

Eguisheim, Fransa

Eguisheim, Fransa’nın Alsace bölgesinde yer alan ve tam anlamıyla bir masal köyünü andıran bir yer. Burası, renkli yarı ahşap evleri, çiçeklerle süslenmiş dar sokakları ve meşhur Alsace şarapları ile ziyaretçilerini büyüleyen bir destinasyon. UNESCO tarafından "Fransa'nın En Güzel Köylerinden Biri" olarak tescillenmiş ve her yıl binlerce turistin ilgisini çekiyor.

Eguisheim, aynı zamanda Alsace Şarap Yolu’nun kalbinde yer alıyor. Bu da demek oluyor ki, buraya geldiğinizde dünyaca ünlü Riesling, Pinot Gris ve Gewürztraminer şaraplarını tadabilirsiniz. Köyde yer alan yerel şarap üreticileri, yüzlerce yıllık bağcılık geleneğini yaşatmaya devam ediyor ve ziyaretçilere şarap tadım turları sunuyor. Eğer Fransa’nın şarap kültürünü yakından deneyimlemek istiyorsanız, Eguisheim kesinlikle listenizde olmalı.

Tarih meraklıları için ise Eguisheim Kalesi, bu köyün en önemli noktalarından biri. 8. yüzyıldan kalma bu kale, Orta Çağ’dan kalma atmosferini hâlâ koruyor. Köyün dar ve döngüsel sokakları, burayı keşfetmeyi daha da keyifli hale getiriyor. Eguisheim’in benzersiz yuvarlak yerleşim planı, köyü diğer Alsace kasabalarından ayıran en önemli detaylardan biri.

Eguisheim’a ne zaman gitmeli? İlkbahar ve yaz aylarında köy, çiçeklerle bezeli bir masal dünyasına dönüşüyor. Sonbahar ise üzüm bağlarının altın sarısı ve kırmızıya dönüşerek harika bir manzara sunduğu dönem. Eğer kışın giderseniz, Noel pazarlarının kurulduğu ve köyün ışıklandırmalarla süslendiği büyüleyici bir atmosfere tanıklık edebilirsiniz.

Görülmesi Gereken Yerler:

  • Alsace Şarap Yolu – Fransa’nın en ünlü şarap rotalarından biri.
  • Eguisheim Kalesi – Köyün tarihi mirasını keşfetmek için mükemmel bir nokta.
  • Renkli yarı ahşap evler – Eguisheim’in en ikonik fotoğraf karelerini yakalayabileceğiniz yerler.
  • Bağcılık Müzesi – Alsace şarap kültürünü daha yakından tanımak isteyenler için harika bir deneyim.
  • Noel Pazarları – Kış aylarında masalsı bir atmosfer sunan geleneksel etkinlikler.

11. Monsanto, Portekiz – Kayaların İçindeki Evler

Portekiz’in en sıra dışı köylerinden biri olan Monsanto, "Portekiz’in en geleneksel köyü" unvanına sahip. Burayı diğer köylerden ayıran en büyük özellik, devasa granit kayaların arasına ve hatta içine inşa edilmiş evleri. Sanki doğanın bir parçasıymış gibi duran bu taş evler, zaman içinde insanlarla uyum içinde yaşamaya başlamış. Dar taş sokaklarda dolaşırken, bir evin duvarının aslında dev bir kaya olduğunu görmek oldukça şaşırtıcı bir deneyim!

Monsanto, tarihi boyunca Roma, Vizigotlar ve Endülüs Müslümanlarının izlerini taşıyan bir bölge. Ancak köy, özellikle Orta Çağ’da bir savunma kalesi olarak stratejik bir öneme sahipmiş. Yüksek bir tepenin üzerine kurulduğu için, buradan bakıldığında kilometrelerce uzanan uçsuz bucaksız manzaralara tanık olabilirsiniz. Eğer doğa ve tarih iç içe olsun diyorsanız, Monsanto tam size göre!

Monsanto’da görülmesi gereken en önemli yerlerden biri, Monsanto Kalesi. Bu kale, yüzyıllar boyunca bölgenin savunmasında kilit rol oynamış. Günümüzde ise harabeleri ve manzarasıyla büyüleyici bir atmosfer sunuyor. Kalenin zirvesine tırmandığınızda, tüm Portekiz kırsalını ayaklarınızın altında hissedebilirsiniz. Özellikle gün batımında buradan manzarayı izlemek, gerçekten eşsiz bir deneyim.

Peki, Monsanto’da ne yenir? Portekiz’in geleneksel mutfağını tatmak isterseniz, yerel restoranlarda kuzu güveç, bacalhau (tuzlanmış morina balığı) ve ev yapımı keçi peyniri gibi lezzetleri deneyebilirsiniz. Ayrıca, burada üretilen yerel şaraplar, granit kayalıkların arasında geçen bir günün ardından harika bir keyif sunuyor.

Monsanto’ya en iyi ziyaret zamanı ilkbahar ve sonbahar ayları. Yaz aylarında sıcaklık yüksek olabilir, ancak taş evlerin serin iç mekanları oldukça rahatlatıcı. Kışın ise köy, sisler içinde mistik bir havaya bürünüyor.

Görülmesi Gereken Yerler:

  • Kayalık Evler – Dev granit taşlarla bütünleşmiş eşsiz mimari örnekleri.
  • Monsanto Kalesi – Tarihi kalıntılar ve eşsiz manzaralar sunan bir tepe kalesi.
  • Şövalye Tapınağı Kilisesi – Orta Çağ’dan kalma mistik bir yapı.
  • Yerel Şarap Mahzenleri – Bölgenin kendine özgü şaraplarını tatmak için mükemmel bir durak.

12. Český Krumlov, Çekya – Orta Çağ'dan Bir Kesit

Český Krumlov, Çekya’nın güneyinde yer alan ve Orta Çağ dokusunu neredeyse hiç kaybetmemiş en büyüleyici köylerden biri. UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan bu kasaba, gotik, rönesans ve barok mimarisinin muhteşem bir karışımını sunuyor. Sokaklarında yürürken adeta zamanda yolculuk yapıyormuş gibi hissedebilirsiniz. Buraya gelen ziyaretçilerin çoğu, Prag’ın kalabalığından kaçıp huzur dolu bir gün geçirmek için Český Krumlov’a akın ediyor.

Kasabanın en dikkat çeken yapılarından biri Český Krumlov Kalesi. 13. yüzyılda inşa edilen bu devasa kale, Orta Avrupa'nın en büyük ikinci kalesi olma unvanına sahip. İçinde tarihi bir tiyatro, göz alıcı bahçeler ve geniş bir kule barındırıyor. Kuleye çıktığınızda, kırmızı çatılı taş evlerin arasından kıvrılarak akan Vltava Nehri'nin muhteşem manzarasını izleyebilirsiniz. Eğer tarih ve mimariye meraklıysanız, kale turlarına katılabilir ve dönemin ihtişamını yakından hissedebilirsiniz.

Burası sadece tarihi yapılarıyla değil, doğal güzellikleriyle de ünlü. Kasabanın içinden geçen Vltava Nehri, Český Krumlov’u benzersiz kılan en önemli doğal unsurlardan biri. Nehrin etrafında yürüyüş yapabilir veya kanoya binerek kasabayı suyun üzerinden keşfetmenin keyfini çıkarabilirsiniz. Özellikle yaz aylarında, Vltava üzerinde kano turları oldukça popüler. Eğer romantik bir atmosfer arıyorsanız, nehrin kıyısındaki şirin kafelerde kahvenizi yudumlayarak kasabanın büyüleyici manzarasını seyredebilirsiniz.

Český Krumlov’un festivalleri de oldukça ünlü! Eğer buraya haziran ayında gelirseniz, Beş Yapraklı Gül Festivali’ne denk gelebilirsiniz. Bu festivalde, kasaba tamamen Orta Çağ atmosferine bürünüyor, sokak sanatçıları gösteriler yapıyor, atlı şövalyeler geçit töreni düzenliyor ve her yer festival ruhuyla doluyor. Eğer bir Orta Çağ köyünün nasıl bir atmosfere sahip olduğunu görmek istiyorsanız, bu festival kaçırılmamalı!

Český Krumlov’a gitmek için ilkbahar ve sonbahar en ideal zamanlar. Yaz aylarında turist yoğunluğu biraz fazla olabiliyor, ancak kışın karla kaplı Český Krumlov’un masalsı görüntüsü de kesinlikle görülmeye değer.

Görülmesi Gereken Yerler:

  • Český Krumlov Kalesi – Orta Avrupa’nın en büyük ikinci kalesi.
  • Vltava Nehri – Kano turları ve doğayla iç içe bir keşif.
  • Eski Şehir Merkezi – Orta Çağ’dan kalma büyüleyici taş sokaklar.
  • Beş Yapraklı Gül Festivali – Haziran ayında düzenlenen, kasabanın tamamını Orta Çağ ruhuna büründüren geleneksel festival.
  • Egon Schiele Sanat Merkezi – Sanatseverler için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir müze.

13. Reine, NorveçKuzey Işıklarının Köyü

Norveç’in Lofoten Adaları’nda yer alan Reine, doğaseverler için tam anlamıyla bir cennet. Burası, fiyortlarla çevrili, kızıl ahşap balıkçı kulübeleriyle süslü ve kartpostallardan fırlamış gibi duran bir balıkçı köyü. Ancak Reine’yi diğer köylerden ayıran en büyüleyici özelliği, Kuzey Işıkları’nın en iyi gözlemlenebildiği yerlerden biri olması. Kış aylarında gökyüzünü aydınlatan dans eden yeşil ve mor ışıkları izlemek için burası eşsiz bir destinasyon!

Reine’nin tarihine baktığımızda, balıkçılıkla iç içe geçmiş bir kültüre sahip olduğunu görüyoruz. Yüzyıllardır burada kurutulmuş morina balığı üretimi yapılıyor ve köyün hemen her yerinde havada asılı duran balık kurutma raflarını görmek mümkün. Eğer deniz ürünlerini seviyorsanız, taze somon ve Norveç’in meşhur bacalao (kurutulmuş balık yemeği) gibi lezzetleri mutlaka denemelisiniz. Ayrıca, burada konaklamak isterseniz, eski balıkçı kulübelerinden dönüştürülmüş rorbu evlerinde kalabilirsiniz. Bu geleneksel ahşap evler, deniz manzarası ve doğayla iç içe huzurlu bir deneyim sunuyor.

Reine’ye geldiğinizde mutlaka yapmanız gerekenlerden biri, Reinebringen Tepesi’ne tırmanmak. Evet, bu biraz zahmetli olabilir ama zirveye ulaştığınızda sizi bekleyen manzara her şeye değer! Tepeden aşağıya baktığınızda, kıvrılan fiyortlar, turkuaz mavisi sular ve kızıl tonlardaki balıkçı kulübeleriyle Norveç’in en ikonik manzaralarından birini göreceksiniz. Ayrıca, Reine’nin fiyortlarını keşfetmek için bir tekne turuna katılabilir, suların üzerinde süzülerek bu muhteşem doğayı daha yakından deneyimleyebilirsiniz.

Eğer Reine’yi ziyaret etmeyi planlıyorsanız, Kuzey Işıkları’nı görmek için en iyi zaman Eylül ve Mart ayları arası. Yaz aylarında ise Midnight Sun (Geceyarısı Güneşi) fenomenine tanıklık edebilirsiniz, yani güneş 24 saat boyunca batmaz ve gökyüzü sürekli gün ışığıyla aydınlanır. Hangi mevsimde giderseniz gidin, Reine’nin doğası ve atmosferi sizi kendine hayran bırakacaktır.

Görülmesi Gereken Yerler:

  • Reinebringen TepesiLofoten Adaları’nın en güzel manzaralarından birine sahip yürüyüş rotası.

  • Kuzey Işıkları Gözlem Alanları – Kış aylarında gökyüzünde büyüleyici ışık oyunlarını izleyebileceğiniz noktalar.

  • Balıkçı Kulübeleri (Rorbu Evleri) – Geleneksel Norveç balıkçı evlerinde konaklama deneyimi.

  • Fiyort Turları – Deniz üzerinden Reine’nin eşsiz doğal güzelliklerini keşfetme fırsatı.

  • Lofoten Deniz Ürünleri Restoranları – Norveç mutfağının en iyi örneklerini tatmak için mükemmel mekanlar.

Sonuç: Hangi Köy Sizi Çağırıyor?

Bu 13 büyüleyici köy, yalnızca manzaralarıyla değil, taşıdıkları eşsiz hikâyelerle de ruhunuzu saracak! Tarih, doğa, kültür ve unutulmaz deneyimler sunan bu köylerden hangisi sizi daha çok cezbetti? Eğer tarih kokan taş evler ve dar sokaklar ilginizi çekiyorsa, Český Krumlov, Rocamadour veya Bacharach tam size göre olabilir. Muhteşem doğa manzaraları ve su kenarında huzurlu bir kaçamak arıyorsanız, Hallstatt, Giethoorn veya Reine listenizin başında olmalı.

Eğer gastronomi ve şarap kültürüne meraklıysanız, Eguisheim ve Bacharach’ın ünlü bağları ve şarap mahzenleri tam size göre! Daha sıra dışı ve kendine özgü bir destinasyon arıyorsanız, Alberobello’nun konik Trulli evleri, Monsanto’nun dev kayalara sıkışmış taş yapıları veya Popeye Village’ın film setinden dönüşen atmosferi sizi bekliyor.

Hangi köyü ziyaret etmek isterdiniz? Yorumlarda bizimle paylaşın, belki bir sonraki seyahatiniz için ilham kaynağı olur!

1 Beğeni
Yayınlanma Tarihi: 22 Feb 2025
 |  Yazar: Europa Tips
 |  Kategori: Tarihi Avrupa

Bu gönderiyi paylaş

Henüz yorum yapılmamış.

Yorumlar